Sizin hikayeniz...
32, Азербайджан

- Buralara nasıl geldim? Bilmiyorum. İstediğim hayatı mı yaşadım? Gençlik hayallerim bunlar mıydı? Kesinlikle hayır! Şu anda yetmiş yaşındayım ve gençliğimden beri ilk defa kafam bu kadar berrak. Yazık, insan hep bir şeyleri kaybetmek üzereyken değerini anlamaya mahkum mu? İşte yetmişindeyim. Şairin hesabına göre yolun sonuna geldik. Reverans yapıp sahneden ayrılmanın zamanı. Gençken seyrettiğim "Braveheart" isimli filimden bir cümle hatırımda kalmış. "Herkes ölür ama kaç kişi gerçekten yaşar ki?" İşte ben de herkes gibi ölüyorum. Maalesef yaşamadım. Dünyaya gelmem sekiz saat sürmüş. Başıma gelecekleri bildiğimden olacak çıkmak istememişim herhalde. Sonra sekiz yaşına kadar kreşlerde büyüdüm. Ne büyüyüş! Eğlenceli ama buruk. Sevgiden yoksun. Yoo, o kadar kötü değil. Sana gülen yüzler her zaman vardır ama ya gerçek sevgi?
İlk ve orta okulda içine kapanık bir yaşam, insanlardan kaçan, aşağılık kompleksli bir insan. Sonra lise, tam anlamıyla metamorfoz. Tamamen dışa dönük, insanlarla ilişkilerde rahat, geçmişin izlerini taşısa da daha güvenli bir ben. Okulun gözde öğrencilerden. Sonra üniversite. Hayat devam etti. Dördüncü sınıfta annemin tavsiyesine uyarak bir kız teğellerken (evlenecek birini bulmak için yapılan çabanın annemcesi) İpek'le tanıştım. Çok tatlı bir kızdı. Birlikte mutluyduk. Ben, onu kaybetmemek için türlü numaralar yapıyordum. Küçük kıskançlıklar da oluyordu. Ama ben onsuz yaşayamazdım! Okuldan mezun olunca muradımıza erdik. İpek gelinliğinin içinde o kadar güzeldi ki... Annem düğünün en mutlu kişisiydi herhalde. Yıllarca benim evlenmemle mutlu olacağını düşünmüş ve o gün bu mutluluğu yaşamıştı da. Fakat bir kaç gün sonra içinde oluşan boşluğu yeni bir hedefle doldurmuştu: Torun. Babam zaten Borsada kendini kaybetmişti. İşler yolunda gittiği sürece hiç sorun olmadı. Yıllar akmaya devam etti. İpek'le ilk heyecanlar gitmiş ve ilişkimiz çok monotonlaşmıştı. Hiç hayal etmediğimiz tarzda bir karı-koca ilişkisine girmiştik. Sabahtan akşama iş, akşam televizyon, gece çiftleşme şeklinde seks. Artık değişiklik istiyorduk.
Bir 18 Kasım günü saat 9:30'da Eser dünyaya geldi. Velet, o kadar tarih varken benim doğum günümde doğmuştu. Annesinin yanında yüzünde bir gülümsemeyle yatarken yemyeşil gözleriyle bana bakıyordu. "Bu kız çok zeki!" dedim kendi kendime. Eser'in hayatımıza girişi herkesi değiştirmişti. İpek'le hayatımızın en mutlu anlarını yaşıyorduk. Annem ise çok istediği mutluluğu torunuyla yakalamıştı. -en azından belli bir süre için-. Eser hızla büyüyordu. Emekleme, ilk "anne" deyişi, doğum günleri, derken bir baktık bizim kız okula başladı. Bu arada da ben göbeklenmeye ve kelleşmeye, İpek de bir Türk kadını olarak kalçalarından yağlanmaya başlamıştı (Türk kadınlarının genel özelliği).
İş hayatım fena değildi. Arkadaşlarla çekişiyordum, insanları lanetliyordum. Çünkü onlar kötüydü. İpek arada sırada kaynanasıyla atışıyordu. Ben Side'de nasıl yazlık alacağımı düşünüyordum. Baba sorumluluğu ile Eser'e gelecek hazırlıyordum. Yalnız Eser garip bir kızdı. Bize küçükten beri uymuyordu. Sanki hatlar karışmış da yanlışlıkla bizim kızımız olmuştu. Sözümüzü tutmaz, hep kendi istediğini yapardı. Onca aşağılama, tehdit, hakarete rağmen bizi tınmadı bile. Zaten sonradan bizim istemediğimiz, ailemize layık olmayan bir adama gitti. Baba olarak ona yakın olmak istedim, ama başaramadım. Lanet olsun babalık rolüne. Neymiş, kızını dövmeyen dizini dövermiş. Dizimi kırsaydım da o derece davranmasaydım. Ona vurmadım ama sözlerimle beter ettim. Beni seviyordu biliyordum. Benden ümitliydi ama ben onu hayal kırıklığına uğrattım. Geçen günü beni ziyaret etti ve "Seni her şey için bağışladım, baba" dedi, sarıldı öptü. Eser, bana bu cezayı niye verdin. Ben sana olan kızgınlığımla mutluydum. Neden beni affettin? Biliyorum şu anki berraklığımı sana borçluyum. Beni kendimle iç hesaplaşmaya ittin. İyi mi ettin be kızım?
Eser'den üç yıl sonra Duygu doğdu. Buna çok şaşırmıştık, halbuki çok korunuyorduk (öyle zannediyorduk). Duygu da ablası gibiydi. Demek hatlar karışmamış, ciddi ciddi bize gelmişlerdi. Gerçi bunu şimdi anlıyorum. Duygu'dan fazla bahsetmek istemiyorum. Biz koca birer aptaldık. Kazayla onu meydana getirdik, kazayla götürdük. Altı yaşındayken trafik kazasında... O ana kadar yolların kralıydım. Duygu'nun ölümünden sonra İpek'i de kaybettik. (Ruhen) bir garipleşti, sonra menapoza girdi daha da garipleşti. Evde ceset gibi geziyordu. Bu arada emekliliğime dört sene vardı ve müdürlüğe terfi ettim. Eser de üniversiteye girmişti. Annem mutlu olacağını düşünerek torununun mezuniyetini bekliyordu. Babam hareketli bir seans sırasında Borsa'da kalpten gitti. Cenazesi çok hüzünlüydü. Ne kadar seveni varmış? Sonunda emekli oldum. Günlük yaşantım Migros, lokal, TV üçgeninde geçiyordu. Altmışbeşini bulunca ölüm korkusu başladı bende. Bunu azaltmanın yolunu dinde buldum. Artık bol bol ibadet ediyorum. Bir yandan da beni cennetine alması için Tanrı'ya dua ediyor ve altmışbeş yıldır arasıra aklıma gelen Tanrı'nın hayatının sonuna gelmiş ve tatmin edilmemiş arzularını cennetteki hurilere saklayan bir kulunu kabul edecek kadar hoşgörülü olmasını diliyorum. Eser, annemin üniversite son sınıftan birini teğelleme propagandasına aldırmadı ve otuzuna kadar bekar kaldı. Sonra ipsiz sapsız o herifle evlendi.
İki sene önce İpek'i kaybettim ve ilk defa bu kadar çok ağladım. Üzüntümden değil, aptallığımdan. Dünyasal yasa yine işlemiş ve bir insanoğlu daha kaybettiği varlığın değerini sonradan anlamıştı. Oysa bizim hayallerimiz vardı. Ama yapacak gücü bulamadık, denemedik bile. Onu ne kadar sevdiğimi şimdi anlıyorum. Alışkanlığın ve değişmezliğin o berbat etiketleri bizi mahvetmişti.
Şimdi orta okuldan hatırladığım o yalnızlıkla başbaşayım. Dünya dönüyor, İnsanlar kaderin sillesini yemeye devam ediyorlar. "Madem öyle acı çektirecektin, neden beni yarattın?" diye sık sık soruyorum ona. "Ben sana ne yaptım?" Çocukluğum geliyor gözümün önüne. Çok pırıltılı, eğlenceli bir dünya vardı önümde. İtfaiyeci olacaktım. Tek istediğim şey ilgi ve şefkatti. Hayatım boyunca bunu aramıştım. Ama bulamadım. Annemi eleştirirken ondan beter şekilde mutluluk aradığımı anlıyorum şimdi. Duygularımı yaşayamadım, hep ayıp olacak diye bastırdım. Keşke rezil olsaydım da onları özgürce yaşasaydım. Şimdi istesemde yaşayamıyorum. Yetmişinde yalnız bir adam. Yakında nalları dikecek bir hayalkırıklılığı abidesi. Eser, senden özür diliyorum. Beni affettiğini söylediğinde bile o kahrolası gururumu yenemedim ve bunu sana söyleyemedim. İpek, hep bunu istedim ama ben ifade edemedim. Şimdi neredesin bilmiyorum ama duyacağına eminim. Seni seviyorum. Duygu seni de. Kazayla geldin, kazazede gibi yaşadın, kazayla gittin. Ama o tatlı gülüşünü ve sana biberonla süt verirken parmağımı yakalayışını hiç bir şey unutturamaz bana. Ve yaşam. Ne diyebilirim ki sana. Yine de teşekkürler.
"İnsan kaderini değiştirme firsatı olduğunda gelecekten haber alır" derler. Siz de yukarda ki senaryoda kendinizden bir şeyler buluyorsanız ve mutlu değilseniz, durun ve değiştirin. Siz istedikten sonra tüm evren onun gerçekleşmesi için iş birliği yapar. Çoğunluğun yaşadığı bu senaryoyu yaşamamanız dileğiyle.

1 просмотров
 
Комментарии

Комментариев пока нет.
Будь первым - напиши свой комментарий.

Дневники
Дневники обновляются каждые 5 минут