Дневники


tabutabi
44, Çankaya, Ankara, Турция


Ben iki elimde iki hançer
Kıpkızıl günahlar örmüşüm

Bu eller benim ellerim cennetten kovuldular
Kan kusan geceye nehir nehir
Tükrükle boğulan ezilen lanetlenen
İrin yüklü bakışlardan bu kaçıncı kaçışım
Bu kaçıncı saplayışım tırnaklarımı yüreğime
Ama ölmedim
Neden ölmedim

Öptüm ölümün kaynamış tutkal kokan ağzından
Kara kara yengeçlerin yuva yaptığı
Işık değmemiş ıslak saçlarına astım kendimi
Belki bin yıl sallandım durdum
Ama ölmedim
Neden ölmedim

Bıktım bu dost cüceler ülkesinde
Dev yalnızlığımı sırtımda taşımaktan
Yorgun alnımdan
İri terlerin aktığı kör kuyulara
Yılanların ve akreplerin
Ve ısırgan böceklerin susuzluğunu gideren
Bu denizler benzindi hep
Ve hep ne varsa deniz denilen kıyılarda ateşler…


tabutabi
44, Çankaya, Ankara, Турция

şamdanın üzerinde güneş duruyordu
üflesem akşam olacak
akşam yine, akşam yine sen
sen içimde büyüyen çıngırak

gökçe yalnızlığında yorgun güvercin
sevmek en güzel yalan inandığım
parmakların bir gitarın telleri bırak çalsınlar
kristal bir çiçek gözlerin hiç solmayan
ve tanrı en büyük varlık
en garip bahçıvan

ne zaman bir gemi görsem deniz çağırıyor
belki çoktan kaçardım sen çağırmasan
kader kırmızı ışıklarını yakmasa
sen kırmızı ışıklarını yakmasan
durup durup beklemesem kahrolmasam
tozlu bir sokakta adını parmağımla yazıyorum
istanbul’da beyoğlu’nda bebek’te
bir ses duysam senin diye koşuyorum
yanımda olduğun halde evinde aramasam
ne zaman bir gemi görsem ıslanıyorum

bütün anılarımı indiriyorum direklerinden bak
bak sevgimin rüzgârı ne kocaman
sen bir bayraksın artık bundan böyle

dalgalan…


tabutabi
44, Çankaya, Ankara, Турция



Çocuk olmak vardı., hayatın siyah beyaz sayfalarındaki gibi...
Küçücük odalar sanki kocaman dünyalardı...

Kırıktı iki oyuncaktan birisi, ne olmuştu sanki? Kıyamet mi kopmuştu?
Ağlayabilmenin diğer adıydı çocukluk... Anlamadan gülebilmekti yetişkinliğin tam aksine...
Pencereden bakabilmek bile dertti, uzansan yüksek; zıplasan anlamsız... Olsundu!
Ne olmuştu sanki? Benim odam oyuncaklarımla daha büyüktü dışarıdaki dünyadan...
Yere düşünce dizler o zaman daha çok acırdı... Ağlardık... En azından;
Yüreğimizi nasırlatmamayı, içimizin acıyabilen ruhunu kaybetmemeyi başarıyorduk...
Çocuk olmak vardı her fotoğrafta umarsızca gülümserken...

Sokaklar çok uzun gelirdi o zamanlar, Boydan boya bir ömür... Arka sokak tam bir gizem hazinesi...
Yağmur sevimli yağardı eskiden... Başıboş topraklarda çamurla sarmaş dolaş, Yapış yapış...
Bazen yağmur oluverirdik, bazen çamur...
Koş!.. koş!.. Koşardık çamurların…


tabutabi
44, Çankaya, Ankara, Турция

................GÖZ YAŞIM DEĞSE DÖŞÜME
Üşüyor yine tenim, halbuki
Yangınlardaydım varlığın yanımdayken
Şimdi donuyor tenimde bedenimde
Neden mi artık sen yoksun
Koşmak isterdim seninleyken
Haykırarak ne söylediğimin önemi yoktu
Çığlıklar atardım seninleyken.
Şimdi sessizliğin çığlıkları
Yorgun bırakıyor nefesimi..
Artık yoksun demekten yoruldum
Bıkmadan usanmadan kalbimin her soruşuna
Kaldıramıyorum..
Tüm dünyayı göğsünde taşıyan ben
Bir damla gözyaşım değse döşüme,,
Çöküyor beden dermansız kalıyor..
Bütün uçurtmaların ipini Salı verdim
Senin gibi ardına bakmadan
Süzüldüler gökyüzüne doğru,
Vasıfsız kaldım umudum kayıp,
Benliğim bensiz bedende sensiz kaldım
Ben mi kayboldum çıkmazlarda
Yoksa sen miydin beni iten kayboluşa
Suçlu aramıyorum artık üşüyorum
Donuk bedenim içimde seni…


13.04.2010
tabutabi
44, Çankaya, Ankara, Турция

Bu sabah yoklama almasındı hayat ve fark edilmesindi öldüğüm . Torpilli bir kaçamak ile erken göçebelik yaşıyordum sonsuzluğa.

Dilsiz çığlıklar bulunurdu iç ceplerimde, hiç ses çıkaramadığım lanetli anlardan topladığım. Hüsranım kadar gerçekti yanlışlarım ve yanlışlarım kadar kesindi yaşadıklarım.

Şimdi bir gösterinin tam ortasındayım. Kulağımda bir tını. Hangi notadan girilir ki ölümcül yalnızlığa? Hiddetlendi yüzümün serzenişleri. Artık başlamıştım (her ne kadar duyulmasa da ) içimin feryadlarına !

Bir peçeteye sığdırıldı haykırışlarım. Oysa ben hiç bilmediğim bir ezgiden başlamak isterdim isyanıma. Kimsenin anlayamayacağı bir replikten...

Siz hiç dilsiz şahitlerin yalan söylediğini gördünüz mü ? Ben çoğu kez rüyalarda rastlarım onlara. Zehir olan rüyalarda...

Öylesine bir durağın saçma…


tabutabi
44, Çankaya, Ankara, Турция

Yar uzat ellerini dokun son kez kanayan yüreğime…cnm acıyo yakıyo sensizlik,wuruyo günden güne hasretin… yokluğun tahammül edilmez oldu…gidiyorum bu şehirden, hatıraları, güzelliği, mutluluğu, wazgeçemediğin boğazı, tüm mawileri, güzelliğiyle herkezi büyüleyen bu koca şehri awuçlarına bırakıyorum döktüğüm son gözyaşımla birlikte….yoruldum artık kaçışlarından benimse seni kowalamalarımdan, oysa böyle çabuk böyle acizane bi şekilde bitmemeliydi uğruna ömrümü werdiğim bu sewda, yeşermeliydi…yeşertmeliydik…
İki yürek bi sewdaya sahip çıkamadık,yaraladık,kırdık ,ağlattık çok mu zordu yoksa kendi sewdamızı sahiplenmek ona biraz olsun emek wermek….
Bir zamanlar herkezin gıpta edip imrendiği bu güzel ilişkiye bu wahşeti nasıl hoş gördük…
Aklım almıyor... Söyle ‘’yar’’ biz bu ‘’CİNAYET’İ nasıl işledik???..…


tabutabi
44, Çankaya, Ankara, Турция


İnsan hakları beyannamesinde böyle bir hak yer almamıştır.
Hiçbir anayasada, hiçbir yasada "aşık olmak hakkı" diye bir haktan söz edilmemiştir.
İnsanlar köleliğe karşı başkaldırmış, özgürlük için canlarını bile ortaya koyarak mücadele etmişlerdir,
bu hak da insan haklarını belirleyen bütün metinlerde yer almıştır.
Seçme-seçilme hakkı, eğitim hakkı,
sağlık hakkı gibi nice hak böyledir.

Böyledir de "aşık olmak hakkı " neden hiç bir insan hakkı belgesinde yoktur?
Önemsizdir desek değildir, uğrunda mücadele edilmemiştir desek insanlar ayağa kalkar, nedendir bilmiyorum, kimsenin bildiğini de sanmıyorum.
Geçen gün bir kadın ahbabım uğramıştı.
Orta yaşlarda, kızını büyütüp evlendirmiş,
bu yaşların olgun güzelliğini hem yaşıyor,
hem de…


tabutabi
44, Çankaya, Ankara, Турция

Sağlığına bir tanem, dedi adam,
Sağlığına, dedi ve sokuldu kadın.
Güzel bir haziran akşamıydı.
Güneş denizde batmak üzereydi
Dalga seslerini hep sevdim, dedi kadın.
Güldü adam, biliyorum dedi.
Onun için buradayız…
Eşinin dudağına bir öpücük kondurdu kadın,
İyi ki varsın, dedi.
İyi ki varız dedi, adam.

Sessizliği bozdu kadın,
Hatırlıyor musun? Diye sordu.
Yıllar önce burada tanımıştım seni.
Evet, dedi adam.
İkimiz de hayatın başında gençlerdik.
Bir de şimdi bak bize, dedi ve gülümsedi.
Ne varmış halimizde, dedi kadın gülümseyerek
Daldı gözleri dalgalara…
Ela gözlerine vurulmuştum, dedi.
Ben de kara gözlerine, dedi adam.
Öyle güzel bakıyorlardı ki.

O gün anlamıştım senle yaşlanacağımı, dedi adam.
Ben de… Ama çok şey yaşadık, dedi kadın.
Buruk bir sesle…
Yapma bunu bir tanem, dedi adam.
Bak şimdi…


tabutabi
44, Çankaya, Ankara, Турция

Hangi şehir sığdırır şimdi bizi
açar bağrını?
hangi anahtar mühürlediğin nutkumu çözer?
pısırık bir vurgunsun aklıma inen
kafayı çekmeliyim bugün
ama hangi meyhane kucaklar ayyaş hayallerimi?

*hey babalık!
okkalı bir şey getir bana
yalan durağından geliyorum,efkârım büyük…

Bu kadar saf mıydım ben?
bu kadar kör?
pembe gördüm önümü,aptallık
ama aşk bu olsa gerek
algılarım tıkandı palavralarla
yoksa kanar mıydım ben?
güzeldi giden yollarım
kirletir miydim beyaz sokaklarımı yalanlarla?

*hey babalık!
okkalı bir şey getir bana
yalan durağından geliyorum,hayallerim dökük…

Bende kalan son beni de bu yalan aldı
son parçamı da son yalan götürdü
son yalancıma da helaldir hakkım
ki herşeyin sorumlusu benim
suçum büyük
kimseyi kendimden fazla sevmemeliydim
şimdi,
bu hatanın bedelini ödeme zamanı….

*hey babalık!
okkalı bir şey getir bana
yalan durağından…


tabutabi
44, Çankaya, Ankara, Турция

ve işte evim
ormanlar kokularıyla dolduruyorlar yine
arabayla taşındığı bu yerden
parçaladım yüreğimi ayna gibi geçip gitmek için içimden
işte yüksek pencere ve ağaç bedenlerini düşüren balta olandan
kalan kapılar
rüzgar kalaslara astı belki
derin ağırlığı kendisini unuttuğunda
dans ediyordu gece ağlarında
hıçkırarak uyanıyordu çocuk
anlatmıyorum mutsuz sözcüklerle söylüyorum
alacakaranlığı dilimliyor yine yapı iskeleleri
ve camlar ardında yağdanlığın alevi
bakmak içinde gökten yana
gece düşüyordu cam taçyapraklar olarak
fırtınaya götüren yolu izledin sen
ne istiyordun ne koyuyordun ölürken sık sık
sık sık
bütün nesneler çıkıyor büyük bir sessizliğe doğru
ve o güvertesinde eğilmiş umutsuzdu
acılı bir çiçeği tutuyordun
taçyaprakları arasında dönüyordu günler
yenik pilot papatyalar
yenik gölge terk etmiş karıştırıyordun
son sınırların metalini
orada bekliyordu saatin
yine de şafak yükseldi toprağın kadranları üzerinde
günler birdenbire tırmandılar yıllara
işte…


Дневники
Дневники обновляются каждые 5 минут